UMUT; SAADET PARTİSİ’DİR!
07.4.2021
UMUT; SAADET PARTİSİ’DİR!
Haftalık basın toplantısına 104 emekli amiralin yayınladığı bildiriyi gündemine alarak başlayan Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, vatandaşlarımızın çektiği geçim derdine değinerek konuşması gerekenin Geçim İttifakı olduğunu söyledi.
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.
104 emekli amiralin yayınladığı bildiriyi gündemine alarak başlayan Karamollaoğlu; emekli amirallerin bildirisine tepki gösterdikten sonra Türkiye’nin asıl meselesinin yaşanan ekonomik kriz olduğu vurgusunu yaptığı açıklamasında “Kanaatimize göre bugün asıl konuşulması gereken 104 emekli Amiralin bildirisi değil 2 Milyon esnafımızın, geçinemeyen emeklimizin, 83 milyon vatandaşımızın derdidir.” dedi.
Daha önce görevi başındaki generallere mektup yazarak iktidarı uyarın diyenlerin bugün takındığı tavrı da eleştiren Karamollaoğlu; “Demokrasi bu ülkede birileri için adeta “acıkınca yenilebilen helvadan bir put” haline gelmiştir. Bu sebeple de işlerine geldiğinde demokrasi, işlerine gelmediğinde ise baskı ve tahakküm anlayışı tezahür etmiştir.” dedi.
Darbe ve vesayet anlayışının her daim karşısında oldukları vurgusunu yapan Karamollaoğlu; askeri vesayetin de takım elbiseli sivil vesayetin de karşısında olduklarını vurgulayarak iktidarın sürekli mağdur olduğunu, iktidarın mağduriyetinden milletin derdine bakmaya fırsat bulunmadığını söyledi.
Basın toplantısında bir çağrıda bulunan Karamollaoğlu; fitre bedeli miktarınca bir paranın, yaklaşık 840 liranın, her bir vatandaşımıza Ramazan yardımı olarak verilmesini teklif etti.
Geçim Bildirisi
Türkiye bugün 104 emekli amiralin bildirisini konuşuyor. Bir anda bütün gündem buna kilitlendi.
Daha önce de emekli büyükelçiler bir bildiri yayınlamışlardı. Üniformalarını çıkardıktan sonra yayınlanan bu bildiri aynı mahiyette kabul edilebilir ama darbe veya darbe çağrısı elbette kabul edilemez! Niyetleri ne olursa olsun gece yarısı yayınlanan bu bildiri, sıkıntıda olan iktidarın işine yaramıştır.
Kanaatimize göre bugün asıl konuşulması gereken 104 emekli amiralin bildirisi değil 2 Milyon esnafımızın derdidir, geçinemeyen emeklinin, 83 milyon vatandaşımızın derdidir.
Ülkemizin adaletten ekonomiye, dış politikadan eğitime kadar her alanda yaşadığı savrulmayı iktidar umursamasa da bu savrulma milletimizi gelecek kaygısına ve geçim sıkıntısına sürüklemiştir.
Biz milletimizin açlığa, yoksulluğa, adaletsiz gelir dağılımına, hayat pahalılığına mahkum edilmesine bir çare aramak ve bulmak mecburiyetindeyiz. Anne ve babaların; bebeğine alacağı sütü, mamayı, bezi düşünür hale getirilmesine seyirci kalamayız.
İnsanımızın 5 liralık, 10 liralık et alacak duruma düşürülmesine ve ülkemiz kaynaklarının israfa, ranta ve yolsuzluğa aktarılmasına razı olamayız.
Bir gecede dövizde yaşanan bir liralık artışla birileri servetine servet katarken diğer tarafta her geceyi huzursuz ve uykusuz geçiren milyonlarca insanımızı görmezden gelemeyiz.
Çalışan, emek veren, ter döken insanımızın omuzlarına milyarlarca faiz yükünün yüklenmesine rıza gösteremeyiz.
Bugün asıl darbe milletimizin cebine, emeğine, aşına yapılarak mutfaklardaki tencereyi kaynamaz hale getirmek suretiyle yapılmaktadır. Darbe sadece postallarla değil; vergilerle, zamlarla da yapılır.
Demokrasiye el uzatan askeri vesayeti de insanımızın kazancına el uzatan takım elbiseli sivil vesayeti de kabul etmemiz mümkün değildir.
Bugün 104 emekli amiralin bildirisi için olağanüstü toplanılması düşünülüyorsa 84 milyon vatandaşımızın geçim derdi için de mutlaka bir araya gelinmelidir.
Ülkemizde en zengin %20'nin toplam gelirden aldığı pay %46,3 iken en yoksul %20'nin toplam gelirden aldığı pay %6,2’dir. Aradaki fark 7,5 kat. En değerli ittifak; bu gelir adaletsizliğine karşı yapılacak ittifak olacaktır.
İnsanımızın kazancına, emeğine, hakkına ve tenceresine yapılan darbelerin de karşısında olan herkesi Geçim İttifakı’nda olağanüstü toplanmaya davet ediyoruz.
Mesele Demokrasi Değil Tahakküm
Bakınız, bugün bir demokrasi havarisi kesilen bazı kimselerin ve çevrelerin dün nasıl bir tavır içinde oldukları ibret vesikasıdır.
2004 yılında görevi başındaki 313 generale mektup yazarak; ‘Gelişmeler endişe verici. İktidarı uyarın.’ diyenler fiilen darbe çağrısı yapmışlardı.
Bugün aynı kişilerin bu bildiriye verdikleri tepki hepimizi düşündürmelidir!
Türkiye’de demokrasiyi rafa kaldıranların, TBMM’nin işlevselliğini yok edenlerin, fikir özgürlüğüne darbe vuranların, sokak ortasında gazetecilerin, siyasilerin linç edildiği bir ülkenin sorumlusu olanların, tek adam rejimini tesis edenlerin demokrasi diye bir derdi olduklarına inanmıyoruz.
Demokrasi bu ülkede birileri için adeta “acıkınca yenilebilen helvadan bir put” haline gelmiştir.
Bu sebeple de işlerine geldiğinde demokrasi işlerine gelmediğinde ise baskı ve tahakküm anlayışı tezahür etmiştir.
Darbe ve Vesayetin Her Daim Karşısındayız
Burada şu hususu da vurgulamakta fayda görüyorum; biz Milli Görüş Hareketi olarak 50 yıldır haktan, adaletten, milli iradeden yana olduk. Darbelerden ve darbeci vesayetten milletimizle beraber en çok biz çektik.
Bu sebeple 15 Temmuz gecesi de tankların karşısında olduk. Bundan sonra da böyle bir zihniyetin her daim karşısında olacağız.
Fakat Türkiye’de gerek askeri gerekse sivil vesayetin ortadan kaldırılması ve çoğulcu yönetim anlayışı ile milli iradenin tam manası ile işlediği bir sistem için atılması mecburi olan bazı adımları sizlerle paylaşmak istiyorum:
1- Her şeyden önce Türkiye’de ciddi bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır. Bu değişim sağlandıktan sonra birtakım adımlar atılmaya başlanmalı, yeni anayasa gibi tartışmalar ancak zihniyet değişimi akabinde gündeme getirilmelidir. Yöneticilerin zihniyeti değişmeden, demokrasiyi, fikir ve düşünce hürriyetini özümsemeden; anayasada, yasalarda değişiklik yapmanın bir hükmü yoktur. Uymayacağın anayasa ve kanun hiçbir işe yaramaz.
2- Yapılacak hukuki, siyasi ve kurumsal düzenlemelerde, parti kaygısıyla değil ülke kaygısıyla hareket edilmelidir. Bütün yasal düzenlemelerde tek ölçüt milli iradenin güçlendirilmesi olmalıdır.
3- Ekonomisi güçlü olmayan bir ülkenin demokrasisinin güçlü olması mümkün değildir. Bu sebeple acilen tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmeli, adil gelir dağılımı sağlanmalıdır. Türkiye’nin 81 ilinde üretim ve kalkınma seferberliği başlatılmalıdır.
4- Dış politikada şahsiyetli bir tavır takınılmalı, topyekun yeni bir anlayış ve yaklaşım değişikliğine gidilmelidir. Komşularımızla ve İslam ülkeleri ile ilişkiler; güvenlik başta olmak üzere dostluk ve işbirliği zemininde yeniden inşa edilmelidir. Bugünkü şartlarda bunun zor olduğunu görüyoruz. 18 yıldır ihmal edilen bu irtibatları hemen bugün bu iktidarın hayata geçirmesi kesinlikle mümkün gözükmemektedir.
5- Bu saydıklarımızın gerçekleşebilmesi için yorulmuş, yıpranmış, artık geleceğe dair bir vizyonu ve hayali kalmamış bu iktidarın değişmesi gerekmektedir.
Kıymetli arkadaşlar;
Açıkça görülmektedir ki ülkemizin bu iktidarı taşıyacak takati kalmamıştır. Bu iktidarın reform vaatleri ise hiçbir anlam taşımamaktadır. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” İktidarın bugüne kadar sergilemiş olduğu yönetim anlayışı, bundan sonra sergileyeceği yönetim anlayışının garantisi niteliğindedir. Ama ne olursa olsun bizlerde umutsuzluk, karamsarlık yok. Kimse mahzun olmasın.
Şairin dediği gibi;
“Umutsuzluk yok.
Gün gelir, gül de açar, bülbül de öter.”
Umut var, umut biziz inşallah… Bunu particilik yapmak için söylemiyorum. Saadet Partimizin ismini kaldırın, umdeleri ortada kalsın yeter. Biz şahsiyetli bir dış politika izlemeyi 50 yıldır şiar edindik. İktidara her geldiğimizde de en ciddi adımları attık, adeta tarih yazdık. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
İktidarın Mağduriyetinden Milletin Mağduriyeti Görünmüyor
İktidardaki bu arkadaşlarımız sürekli mağduriyet oyununu oynamaktadırlar…
Neredeyse 20 yıldır iktidardalar; ellerinde sultanlardan, krallardan, Kisra’dan, Kayzer’den daha büyük imkan var.
İsteyip de yapmadıkları hiçbir şey yok ama ne hikmetse sürekli ama sürekli mağdur olduklarını iddia ediyorlar.
Bundan dolayıdır ki bu ülkede; 4 milyon işsiz vatandaşımızın mağduriyeti görülmüyor. Kısa çalışma ödeneği bir hafta önce biten 3.5 milyon çalışanımızın mağduriyeti görülmüyor.
Açlık sınırının altında yaşayan 20 milyon vatandaşımızın mağduriyeti görülmüyor.
16 yılda iflas eden 2 milyon esnafımızın sıkıntısı görülmüyor.
İcra dairelerinde dosya sayısı 21,8 milyona dayandı. 83,5 milyonluk ülkemizde her 4 kişiden biri icralık ama bu mağduriyet görülmüyor.
Öyle ki iktidarın mağduriyetlerinden; atanamayan öğretmenlerin, KYK borcu olan gençlerin, EYT’lilerin sıkıntılarına bakmaya fırsat bulunamıyor.
Tekrar ediyorum; kriz, bildiri krizi değil ekonomik krizdir! Dert; geçim derdidir!
Ramazan Yardımı
Yine buradan sizlerin ve kamuoyunun huzurunda iktidara, uygulaması için bir teklifte bulunmak istiyorum.
Emeklilerimiz, asgari ücretlilerimiz, genç kardeşlerimiz, ekmek teknelerini döndüremez hale gelen esnaflarımız, pandemi döneminde işsiz kalan yüz binlerce insanımız tam bir yıldır sizden yardım eli uzatmanızı bekliyor.
Bugüne kadar bu sorumluluğunuzu yerine getirmediniz ama Ramazan ayı önünüzde bir fırsat olarak duruyor.
Gelin, bu yıl devlet bir aylık fitre bedelini vatandaşlarımıza yardım olarak kendisi versin.
Kişi başı günlük 28 liradan, bir aylık 840 lira olarak "Ramazan Yardımı" adı altında vatandaşlarımıza destek olunsun.
Bir evde 2 kişi yaşıyorsa 1680, 3 kişi yaşıyorsa 2520, 4-5 ve daha fazlasına göre bu miktar fert başına hesaplarına yatırılsın.
En azından bir kere bunu yapabilirsiniz, inanın zor değil. 83 milyon vatandaşımızın her birine dahi bu yardımda bulunsanız 70 milyar TL civarında bir rakama tekabül ediyor.
4 ay önce kendi atadığı Merkez Bankası Başkanını bir gece yarısı kararnamesiyle görevden almanızın maliyeti bile 500 milyar liradan fazla.
Ayrıca Merkez Bankasının kasasından adeta buhar olup uçan 128 milyar doların yanında bu rakamın esamesi bile okunmaz; devede kulak bile değil!
Bakın, biz de buradan size bir söz veriyoruz. Biliyoruz, alkışı çok seviyorsunuz. Övülmeyi, yere göğe sığdırılmamayı bekliyor, çok istiyorsunuz.
Söz veriyoruz; bu teklifimizi hayata geçirin, ellerimiz patlayıncaya kadar sizi alkışlayacağız!
Yeter ki geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığından iyice bunalan milletimiz, Ramazan'da bari bir nebze olsun rahat nefes alsın!
Yeter ki en azından bir ay boyunca çoluk çocuğuyla oturduğu sofrasından tok kalksın!